• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

AYDINLATMA DİZİSİ "ŞAUD 2"

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

AYDINLATMA DİZİSİ "ŞAUD 2"

Geoffrey Hoppe tarafından yapılan ADAMUS SAINT-GERMAIN kanallığı,

4 Kasım 2023 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur.

 

www.crimsoncircle.com                  www.kirmizicember.com

 

 

Ben Ben'im, Egemen Alan'dan Adamus.

 

Ah! Sevgili Şambra, hoş geldiniz. Hoş geldiniz. Şaud'u açmak için ne kadar güzel bir yol. Ne kadar güzel, dokunaklı bir şarkı (videoya atıfta bulunur). Ve her zaman sahip olduğunuz bu şarkılardan bazılarına, müzik videolarına bakarsanız eğer ve onları sadece ruhun size şarkı söylemesi, sizin ruha şarkı söylemeniz açısından hissederseniz, bunlar yalnızca sık sık söylenen insan sevgisiyle ilgili değildir, ama onları ruhun size şarkı söylemesiyle ilgili olduğunu hayal ederseniz, Ah! çok daha derin, çok daha derin ve çok daha güzel bir anlam kazanıyorlar.

 

Şaud'a başlamak için ne kadar da harika bir yol - Aydınlatma Dizisinin 2. Şaud'u. İşte Kona'dayız. Cauldre ve Linda ve atölye çalışmaları için gelenler ve enerjilerini buraya getiren pek çoğunuzla bir süredir buradayız -tabii ki fiziksel olarak değil- ama enerjinizi getiriyorsunuz.

 

Bugün fazladan birkaç dakikam vardı. Cauldre ve Linda'nın programının ilk bölümünü dinliyordum. Çoğu zaman hazırlanmakla meşgul oluyorum ve tüm slaytlar, konuşma ve diğer her şey için zamanım olmuyor. Ama bugün fazladan birkaç dakikam vardı ve onların bu "cehennem haftası" hakkında konuştuklarını duydum. Hemen anladım, benden bahsettiklerini düşündüm ve bu hafta içinde dergi, Şaud ve onunla birlikte gelen diğer tüm şeyler için hazırlanmak zorunda oldukları muazzam miktardaki işlerden bahsettiklerini fark ettim. Sonra Cauldre'nin omzuna vurarak "Cauldre - hey! - personel için cehennem haftasında olan sen değilsin. Bir de benim açımdan bak. Bu Adamus için cehennem haftası" dedim.

Herkes Şaud'un yaklaştığını biliyor. Bir araya geleceğiz. Enerjilerimizi bir araya getireceğiz. Ve bu benim için normal bir haftanın iki ya da üç katı kadar fazla aktif olduğum hafta, çünkü Şambra enerjileri hissediyor ve bu onların sorunlarını gündeme getiriyor ve aniden herkes beni arıyor. En azından Kırmızı Çember’de müşteri hizmetleriniz var. Sizin- ne diyorsunuz ona- Zendesk müşteri hizmetleriniz var ve birçok kişi bununla ilgileniyor ve Şambra ile çalışıyor. Beni ise doğrudan arıyorlar. Bir asistanım yok. Bütün hafta boyunca aramalara cevap vermek zorundayım, "Adamus, bu işe yaramıyor. Adamus, bu işe yaramıyor. Adamus, ama bize söylemiştin. Adamus şöyle, Adamus böyle."

 

Taleplerinizin her birine şahsen cevap veriyorum ama bunlar uzun geceler. Sabahın birinde, ikisinde, üçünde aramaya meyillisiniz. Beni neden sabah saat 10'da aramadığınızı anlamıyorum. Gecenin bir yarısı arıyorsunuz ve "Adamus, ne yapmam gerekiyor?" diyorsunuz. Şey, bir tane var- burada bahsedeceğim isimsiz bir tane; ismini vermeyeceğim - geçen gece öfkeyle aradı, öfkeyle, "Adamus! Ama sen bana demiştin ki..."

 

Her şeyden önce, sana öyle söylemedim. Her şeyden önce, dünyada enerjilerle, metafizikle neler olup bittiği hakkında konuşuyoruz ama size tam olarak "Şu olacak" ya da "Bu olacak" demiyorum. Bu yüzden onu hemen düzeltmek ve "Hayır, sana söylemedim" demek zorunda kaldım. Dedim ki, "Işığınızı gezegene getirmekten bahsediyoruz, ancak bu bazı günlerin biraz zorlayıcı olmayacağı anlamına gelmiyor. Hâlâ burada, gezegende bedenlenmiş bir Üstat olarak kalıyorsunuz. Benim deyimimle "yerçekimi günleri" ya da “cehennem haftası” günleri yaşayacaksınız.

 

O bu yüzden bana oldukça sinirlendi ve aranızdan birkaçının bunun nasıl bir his olduğunu bildiğini biliyorum. Bana oldukça sinirlendi- gülümsememeliyim; Cauldre yüzümden gülümsememi silmemi söylüyor ve o sinirlendi ve dedi ki, "Adamus, ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım?"

 

Ben de dedim ki, "Canım, rahatla. Sakin ol. Kendini telaşa kaptırıyorsun. Deliriyorsun. Alice Harikalar Diyarında'daki Çılgın Şapkacı gibisin. Duvarlara çarpıp duruyorsun. Kendini bir çılgınlığa kaptırmışsın. Kendini zihnindeki dramlara kaptırmışsın ve "Şimdi ne olacak?" diye merak ediyorsun. Ne yapmam gerekiyor? Neyi yanlış yaptım? Bundan sonra nereye gitmeliyim? Rehberim nerede?" diyorsun.

 

Zaman zaman bunaltıcı oluyor. Bunaltıcı. Ve ona "Sadece rahatla. Derin bir nefes al” dedim. "Hayatımda bunca şey varken nasıl rahatlayabilirim ki?!" dedi. Hem sen demiştin ki..." dedi. "Vay canına, derin bir nefes al."

 

"Her zaman nefes alıyorum! Ve işe yaramıyor. Ve izin vermenin canı cehenneme. İzin vermekten çok yoruldum!" Ve tabii ki ben, arkama yaslanıyorum- ve gülmüyorum, hayır, hayır, hayır, öyle değil; ama arkama yaslanıyorum - tamam, tamam, yine başlıyoruz. Bütün bunların üzerinden geçeceğiz. Tüm dram döngülerinden geçeceğiz. Tüm kabızlığı (Linda hapşırır) – Gesundheit (çok yaşa) – tüm kabızlığı ve tüm sorunları ele alacağız. Ben de dedim ki, "Biraz rahatla. Bu haldeyken nasıl bir şeyi halledebilirsin ki? Bu telaş içindeyken nasıl bir yere varabilirsin ki?"

 

Bazen Şambra'nın çılgınlık içinde olmayı sevdiğini, tüm bu şeylerin olup bitmesini sevdiğini düşünüyorum çünkü o zaman kendi içlerinde ve tüm dünyada gerçekten neler olup bittiğine bakmak zorunda kalmıyorlar. Bu yüzden de- hepiniz değil elbette ama bazılarınız - bu çılgınlıklara kapılıyorsunuz. Ve onu dinledikten sonra, "Ama Adamus..." ve "Bana söylemiştin..." ve vesaire, vesaire, vesaire, vesaire, "Sadece derin bir nefes al ve rahatla" Dedim. Ve sonunda, yaptı.

 

En sonunda çoğunuz artık rahatladığınızı fark ediyorsunuz. Neden? Belki de o noktada başka bir seçeneğiniz yoktur. Belki de kendinizi yıpratmışsınızdır (Adamus kıkırdar) ve o çılgın halinizle devam edemezsiniz. Ve bir kez daha, Cauldre yüzümdeki gülümsemeyi silmemi söylüyor, bu yüzden daha ciddi olacağım. Ama gerçekten, yani, neredeyse komik. Neredeyse komik.

 

Dedim ki, "Sadece rahatla. Derin bir nefes al. Derin bir nefes al ve sadece hisset. Tüm o dışarıda olup bitenleri değil, sadece hisset. İzin ver, izin ver" - ona mecazi anlamda "İzin ver seni elinden tutayım" dedim. "Çok basit bir şeye geri dönelim, 'Ben Varım. Ben Varım." "Var olmak istemiyorum..." diye gevelemeye başladı. Sözünü kestim, "Şu 'Ben Varım'a geri dön." Gerçekten basit olan şeye. Gerçekten basit.

 

Biraz sakinleşti. Dedi ki, "Ama bu ne demek Adamus, 'Ben Varım' mı? Bilirsin, tüm bu sorunlarım ve tüm bu meselelerim varken ve sen bana ..." Hayır der gibiydi. " Bekle biraz. Bir an için bunu hisset, 'Ben Varım'. Oldukça özel. Öfke, şaşkınlık, kafa karışıklığı gibi duygulara sahip olabilmen bile oldukça özel. Bu oldukça şaşırtıcı. Eğer var olmasaydın ya da varlığını başka bir varlığa borçlu olsaydın, bunu hissedemezdin bile. Stresi, aşırı yüklenmeyi ve kendini delirmiş gibi hissetmeyi hissedemezdin. Yani aslında bunları hissedebiliyor olman iyi bir şey.

 

"Aynı şekilde, 'Ben Varım'ı da hissedebilirsin. Kendi hayatımı kendim yaratıyorum. Ben Varım. Havayı hissedebiliyorum. Kendi düşüncelerimi duyabiliyorum. Güzel bir müzik duyabiliyorum. Bu madde, fizik ve Dünya aleminde var olduğumu hissedebiliyorum."

 

Dedim ki, "Derin bir nefes al ve rahatla. Burada biraz konuşalım. Burada biraz daha 'Ben Varım'ı hissedelim. Biraz daha. Biliyorum ki senin bir parçan 'Ben Varım'ın canı cehenneme' diyor ama aslında o çok güzel bir şey. Bu bir mucize bile değil, o her şey."

 

O anda onunla çok klişe konuşmak istemedim, çünkü bunun ne yaptığını biliyorum ve çoğunuzun bir noktaya geldiğinizi, herhangi bir şey hakkında bir klişe daha duymak istemediğinizi, kusmak istediğinizi biliyorum. Ama ben dedim ki, "Biliyorsun, işin güzel yanı her zaman var olacak olman ve yok olmak konusunda endişelenmene hiç gerek yok. Sen asla doğumla ya da başka bir şekilde var olmadın. Her zaman var oldun. Bir an için bunu hissedersen, her şeyi bir perspektife oturtmaya başlarsın ve gün içindeki küçük rahatsız edici şeyler bir şekilde kaybolmaya başlar. Ve sadece, 'Ben Varım ve evet, stres ve gerginlik hissedebilirim, kızgınlık ve öfke hissedebilirim. Yaşam sevincini de hissedebilirim. Kendi hayallerimi hissedebilirim."

 

Biraz konuştuk ve ona dedim ki, "Gerçekten anlıyorum. Şu anda gezegende kalmak kolay değil ama yaptığın şeyde rahatlamak çok önemli." Bilirsiniz, stresliyken ışığınızı etkili bir şekilde parlatamazsınız. Gerçekten yapamazsınız. Hepiniz denediniz. Hepiniz denediniz, "Işığımı parlatacağım ama aklımda bir sürü şey var" gibi. Pek işe yaramıyor. Bankta oturmak ile ilgili tüm mesele de bu. Bir kahve, bira ya da her neyse alın ve parktaki banka oturun ve sadece "Ahhh!" deyin. İşte bu, sadece "Ahh!" Ve sonra bunu yaptıkça, rahatladıkça, o çılgın zihin şeyinden çıktıkça, ileri geri kovalamaktan, bir şeyleri anlamaya çalışmaktan ve falan filan (Adamus kıkırdar) ve ilk ve son çare olarak beni aramaktan kurtuldukça, fark etmeye başlarsınız - vay canına! - şu anda bu gezegende çok şey oluyor. Çok şey oluyor.

 

 

Dünya ve Sizin Işığınız

 

Kıyametin içindeyiz. Kıyametin derinliklerindeyiz, yedi ay kadar oldu ve birçok seviyede çok şey oluyor. Hemen yüzeye çıkmıyor. Her şey alttan alta gerçekleşiyor. Yine de yüzeyde çok şey görüyoruz. Şu anda, siz Dünya'ya gelmeden çok çok uzun zaman öncesine dayanan ve gezegende bir kez daha su yüzüne çıkan eski bir meleksel savaşın doruk noktasını görüyorsunuz. Son Şaudumuz’da da söylediğim gibi, bu sondan ikinci Hapiru savaşı olabilir, belki de sonuncusu. Bu hafta neler olup bittiğini izliyordum ve liderlikte bir şeylerin değiştiğini görüyorum.

 

Bildiğiniz üzere, siyasi ve askeri liderleriniz var ve sürekli olarak bir sonraki adımda ne yapacaklarını, diğerine karşı ne yapmaları gerektiğini ve eylemlerinin ne olacağını değerlendiriyorlar. Ama bu hafta bir şey gördüm. Bu konuda düşünürken- ve tabii ki zaferi düşünmeleri için programlanmışlar ve para alıyorlar - olaya bakıyorlar ve bazıları zafer olmadığını fark etmeye başlıyor. Zafer diye bir şey yok. Mücadeleyi kazansanız bile, savaş sonsuza kadar devam edebilir. Ve bu çok yüksek seviyelerde gerçekleşen gerçek bir değişimdi.

 

Bu liderlerden bazılarının büyük bir toplantıda oturup konuşmaktan ve bir sonraki eylemlerini planlamaktan bağımsız olarak yaşadıkları o "aha!" anlarıydı. Mesela sabahın ikisinde uyanmışlardır ya da duştadırlar, belki de yürüyüşe çıkmışlardır ve birden savaşı kazanmanın mümkün olmadığını fark ederler. Mücadeleler, evet, ama savaşlar değil. Ne yapıyorsun sen? Kaç hayat daha? Daha ne kadar acı? diye düşünmeye başlarlar. Ve tabii sonra şu moda girerler: "Ben burada halkı temsil ediyorum ve kazanmak zorundayız." Ancak yavaş ama emin adımlarla bir şeyler oluyor ve bu, gezegendeki ışığın, bilincin doğrudan bir sonucudur. Birden daha büyük resmi görürler, sadece savaş odası resmini değil, daha büyük resmi ve şöyle derler: " Dur biraz. Bu uzun vadede nereye varacak? Hiç gerçek bir zafer var mı? Burada, Orta Doğu'da kazansak bile dünyanın geri kalanıyla ne olacak?"

 

Ve bu her iki tarafta da yaşanıyor. Her iki taraf da "Bu işin sonu nereye varacak?" demeye başladı. Eğer işler bu çizgide devam ederse, eğer bu gezegende ışık varsa, belki de- ve Cauldre’nin olayı da beni denetlemek. Bunu yapmasından hep hoşlanmışımdır. Bilirsiniz, Cauldre: sıfır, Adamus: bin şeklinde. Ben kazandım.

 

Böyle devam ederse bir özür gelebilir. Yani halka açık bir özür. Ve ne olduğunu bilirsiniz. Biriyle tartışmaya girdiğinizde ne olur bilirsiniz, ikiniz de tarafınızı tutarsınız ve ileri geri gidersiniz. Sonra bir şeyler değişir ve biri özür diler. Bu genellikle diğer kişinin rahatlamasına, agresif davranışını durdurmasına ve özrüne karşılık vermesine neden olur.

 

Bunu hayal edebiliyor musunuz? Orta Doğu'da Hapiru ile bu gerçekleşirse? Ve bu tek bir şey sayesinde olur: ışık, bilinç. Hepsi bu. Bu sayede olur.

 

Bu yüzden, genç Şambra hanıma dedim ki, "Tüm bu gerilimi hissediyorsun ve buna yatırım yapıyorsun, çünkü daha önce bu durumlarda bulundun; çünkü uzun zamandır Dünya'da, bu gezegende bulunuyorsun; çünkü Hapiru ailesinin enerjileriyle neler olup bittiğine çok aşinasın ve bunu hissediyorsun." Ve Linda, Cauldre ile daha önce yaptığınız tartışmaya gelelim- bugün dinliyordum.

 

LINDA: Oh, teşekkür ederim.

 

ADAMUS: Evet. Evet. O tartışmaya, gündem hakkındaki konuşmaya değinmek istiyorum. Şimdi, gündeminiz olduğunda ve ışık pompalamaya çalıştığınızda, bu sadece oklar, kılıçlar ve mermilerdir. Hepsi bu. Bir gündeminiz olduğunda ve "Ben ışığımı İsraillilere gönderiyorum" dediğinizde, bu sadece daha fazla mühimmat göndermek gibi bir şeydir. Bir gündeminiz olmadığında; bu gezegenin sadece ışığa ihtiyacı olduğunu fark ettiğinizde ışığınız aydınlatabilir. Sizin fikirlerinize ihtiyaçları yok (Adamus kıkırdar). Önyargılarınıza ihtiyaçları yok. Sadece ışığa ihtiyaçları var. Ve ona dedim ki, "Bunu hissediyorsun. Gaia'nın gidişini ve tüm o kargaşayı hissediyorsun."

 

Size ait olmayan bu şeylerin içine giriyorsunuz, onların üzerine çıkmıyorsunuz. Oraya girip ışığınızı parlattığınızı ve geri kalan her şeyi yaptığınızı söylüyorsunuz ve sonra bana ışığınızın etkili olmadığından, dünyanın her zamankinden daha kötü olduğundan şikâyet ediyorsunuz. Bilirsiniz, ışığınızı parlatırsınız ama bir gündeminiz vardır ve sonra bu size geri teper. Dışarı çıkar ve sonra size geri döner. Bu, gündem düzeyi, belirli bir sonucu arzulama düzeyi, şu ya da bu şekilde olmasını isteme düzeyi ile ilgili değildir. Şu anda gezegene yaydığınız ışık- bilirsiniz, eğer ışığınızı parlatırsanız ve yarın gezegen patlarsa bunun bir önemi yok. Eh, bana parmak sallamayın. Fark etmez. Buraya yapmak için geldiğiniz şeyi yaptınız. Diğerlerinin o kadar bilinçli ya da aydınlanmış olmayanların bununla ne yapacakları onlara kalmış.

 

Bu tam anlamıyla ışığı açıkça parlatmakla ilgili. Ben size ışığımı parlattığımda ya da siz benim parlattığım ışığın yolunda olduğunuzda, daha sağlıklı, daha bereketli bir yaşamınız olmasını ummuyorum. Yani, umuyorum ama bunun için ışımıyorum. Buna sahip olabileceğinizi görebilmeniz için ışıyorum.

 

Çevreyle ilgili tüm bu stres var ve bu da başka bir neden haline geldi. Yeni politika haline geldi. Yeni bir mücadele haline geldi. Ve ben bunun gerçek olduğunu ya da olmadığını söylemiyorum. Gaia'nın gittiğini ve insanların sorumluluk alma zamanının geldiğini söylüyorum.

 

Rusya ve Ukrayna savaşınız var. Bunun hakkında çok konuştuk. Bu da bir başka büyük gerilim alanı ve birçoğunuz içine girip bunu alıyorsunuz. Ve hayatınızda başka insanlar da var. Teknolojinin bu hızlı evriminden bahsetmeye gerek bile yok. Olup bitenler eşi benzeri görülmemiş şeyler. Yükselmiş bir Üstat olarak ben bile teknolojide neler olduğunu izliyorum.

 

Cauldre geçen gün sevgili Linda'ya bir şey konusunda dikkat çekti ve bu çok doğruydu. Beatles adlı müzik grubunun oldukça devrimci olduğunu söylüyordu. Yakın zamanda son şarkıları Now and Then'i yayınladılar ve bu aynı zamanda bir müzik videosu. Dağılmalarından yıllar, on yıllar sonra, ikisi çoktan diğer tarafa geçtikten sonra- biri yeniden dünyaya geldi; diğeri gelmedi - ama insan sesi sinyallerini, ses sinyallerini eşleştirmek için teknolojiyi kullanarak bu yeni şarkıyı çıkardılar ve daha sonra ileri teknolojiyi kullanarak dördü bir arada, çok kusursuz görünen ve sanki hepsi birlikte stüdyodaymış gibi görünen bir video yarattılar. Hantal değil. Yapay değil. Çok ama çok gerçekçi görünüyor. Bu teknolojinin bir sonucuydu.

 

Önemli olan bu teknolojinin bir süredir var olması. Diğerleri bunu başka şeyler için kullandı. Ama bu çok büyük bir olaydı, çünkü bu grup, Beatles, ikonik bir grup. Gezegendeki çoğu insan tarafından biliniyor. Ve bugün, bu tür teknolojilerin iş başında olduğunu görmek artık meselenin bir şeyi laboratuvarda, araştırma merkezlerinde veya meraklıların kullandığı bir teknolojide test etmek olmadığını gösteriyor. Teknoloji artık gerçek bir kitlesel bilinç düzeyine ulaşıyor.

Teknoloji, gerçek olan ve olmayan nedir? Diğerlerini ne zaman geri getirebilirsiniz? Diğer bir soru ise, aramızdan ayrılan George Harrison ve John Lennon'ı geri getirirken, bu sadece dijital bir yeniden yapılandırma mıdır, yoksa orada bir bilinç var mı? Orada bir anlaşma var mı? Başka bir deyişle, bilinç olarak orada mıdırlar?

 

Tüm bunlar şu anda gezegende gerçekleşiyor ve bazılarınız buna kapılıyor ve bütün bunlar şaşkınlığa neden oluyor. Bunun acısını kendinizden çıkarıyorsunuz. Kendinizde bir sorun olduğunu düşünüyorsunuz. Neyi yanlış yaptığınızı merak ediyorsunuz. Neden hala bu çılgın, çılgın modda olduğunuzu merak ediyorsunuz.

 

Derin bir nefes alın ve rahatlayın. Bu sizin ait değil. Hissetmenize ve deneyimlemenize izin verin. Olan biten her şeyin duyusallığına kendinizi bırakın, ama bu sizin ait değil. "Üstesinden gel," dedim ona. "Üstesinden gel."

 

Dedim ki, "Biliyor musun, hayatında kendinden başka hiçbir sorunun yok. Heh! Öyle büyük bir sorun yok. Ve gerçekten var olan her şey sadece hala yakalanıyor olmandan kaynaklanıyor. Hâlâ yakalanıyorsun çünkü ışığın senden akmasına izin vermek ve onu yaymana, gezegene yaymana izin vermekle ilgili her şeyi hâlâ tam olarak anlamıyorsun." Ve dedim ki, "Şambra'ya bir ışık dersi vermem gerekiyor mu? Işıltınızı ortaya çıkarmak için ne yapmanız gerektiği hakkında konuşmam gerekiyor mu? Ama gündemi bir kenara bırakmalısın. Beklentileri bir kenara bırakmalısın," dedim ona. "Aksi takdirde, kendini tam olarak olduğun yerde bulacaksın. Bir kaya ile sert bir boşluk arasında kalacaksın. Sonunda ne yapacağını bilemez hale geleceksin. Gerçekten sana ait olmayan şeyler için kendi sağlığını etkileyeceksin. Sadece rahatla ve dünyanın çok ama çok hızlı bir şekilde değiştiğini hatırla. Her zamankinden daha fazla şey oluyor ve bu iyi bir şey. Bu yüzden buradasın. İstediğin buydu."

 

Sonunda birkaç derin nefes aldı ve rahatlamaya başladı, konuşmaya devam ettik ve dedi ki, "Aslında haklısın. Hayatım oldukça iyi. Daha iyi olabilirdi ama oldukça iyi. Kendimi her şeye ve herkese kaptırıyorum ve sonra onu kendime yönlendiriyorum ve sonra ışığım akmıyor. Işığım gerçekten kararıyor ve titrek ve dalgalı oluyor, sonra da neyi yanlış yaptığımı merak ediyorum ve sonra da sana kızıyorum Adamus." Güldüm ve tekrar elini tuttum ve dedim ki, "Sadece rahatla ve gelecekte ne olacağı konusunda bu kadar endişelenmeyi bırak. Her şeyden önce kendi geleceğinde ne olacağı konusunda endişelenmeyi bırak. Diğer pek çok Şambra ile birlikte sen de hep bunu yapıyorsun, 'Bu ne olacak? Bu ne olacak? Sırada ne var? Bunu yaptığın an, zarafetten uzaklaşırsın. Akışın dışına çıkarsın. Yarın için endişelenmene gerek yok."

 

Şimdi, Cauldre burada atlıyor ve "Ama plan yapmamız gerekmiyor mu?" diyor. Saplantılı bir şekilde değil. Yarın sabah çöpü dışarı çıkarmanız gerektiğini biliyorsunuz çünkü kamyon gelecek, evet, bu iyi. Ama tüm gelecek haftanızı, gelecek ayınızı, gelecek yılınızı takıntılı bir şekilde planlamak? Hayır, bunu yapmanıza gerek yok, çünkü muhtemelen her şey değişecek. Öyleyse neden boşa zaman harcayasınız ki? Plan yapın, evet, bilirsiniz, yarın markete gitmeniz gerekebilir veya bir projenin hafta içinde teslim edilmesi gerekebilir. Ama çoğundan vazgeçin. Gerçekten, cidden, çoğunu bırakın ve bunun için endişelenmeyi bırakın.

 

Sana ne olacağı konusunda endişeleniyorsun ve ah, "Tüm bunlardan bıkmadın mı?" diye sordum ona. O da ağlamaya başladı. "Evet," dedi. "Gerçekten yoruldum. Sürekli baskıdan, sürekli hayal kırıklığından, sürekli doğru yapmadığımı hissetmekten yoruldum."

 

Dedim ki, "Evet, işte tam da o anda durup rahatlaman gerekiyor. Burada gerçekten sana ait olmayan pek çok şey oluyor ve rahatladığında işler yoluna girmeye başlıyor. Ama beklentilerini bir kenara bırakmalısın. Rahatladığında, kendini tekrar dengeye getirirsin. O zaman ışığının yayılmasına izin verdiğinde çok daha etkili olursun ve ışığının ilk yayıldığı yer de kendinsindir."

 

Yani, şu anda hepiniz, sadece rahatlayın. İsterseniz bana küfredebilir, sövebilirsiniz ama sonra rahatlayın. Tam olarak buraya yapmaya geldiğiniz şeyi yapıyorsunuz. Ve evet, hâlâ sorunlar var ama bunun bir nedeni de bu konuda stres yapıyor olmanız. İzin verdiğinizi söylüyorsunuz ama bu kontrollü bir izin verme ki bu aslında izin vermek değildir. Hepimizin biraz rahatlama zamanı geldi.

 

Birlikte derin bir nefes alalım.

 

Şu anda benim görevim, buraya yapmak için geldiğiniz şeyi yaptığınızı ve bunun o kadar da zor olmak zorunda olmadığını söylemek. Gerçekten de değil. Bazılarınızın şu anda bana "Her şeyi denedim Adamus!" diye bağırdığını biliyorum. Gerçekten rahatlamayı ve izin vermeyi denediniz mi? Demek istediğim, özüne kadar. Tamamen, dibine kadar. Kısmen değil. Azıcık değil. Onu test etmeyi değil, ama özüne kadar. Rahatlamayı ve izin vermeyi. Ve ışığınızı parlatırken gündemlerinize sahip olmayı bırakın. Gerçekten yardımcı olmuyor. Gerçekten olmuyor. Bu, gezegendeki tüm hayvanların kurtulmasını ummakla ilgili değildir. Anında bir gündeminiz olur. Bu ışığınızı parlatmakla ilgilidir ve bu da en yüksek sonucun gerçekleşmesi için en büyük şansı sağlar. Öyleyse, buna... (Adamus içkisinden bir yudum alır).

 

 

Çözülen Güçler

 

Değinmek istediğim bir diğer nokta da şu anda gezegende pek çok gücün iş başında olduğuydu. Uzun süredir uğraşmak zorunda kaldığınız pek çok güç. Bunlar çözülmeye başlıyor. Bunlar gevşemeye başlıyor. Ben sadece politik güçlerden, insanlardan ya da bunun gibi şeylerden bahsetmiyorum. Ama ezelden beri burada olan metafizik güçlerden bahsediyoruz ve onlar bilinç sayesinde, ışık sayesinde çözülmeye ve gevşemeye başlıyorlar.

 

Zaman gibi bazı temel şeyler. Zaman çözülmeye başlıyor. Ve ilk başta, bu biraz kafa karıştırıcı. Zaman eskiden olduğu gibi olmadığında, insan benliğinizin bir kısmı üzülür ve strese girer. "Zamanı unutuyorum" ve "Buna zamanında yetişemiyorum" ve "Eskiden çok disiplinliydim ama şimdi değilim" diye düşünürsünüz. Bunun nedeni zamanın kendisinin çözülmesidir.

 

O gezegende büyük bir güçtü ve çok işe yaradı. Ama şimdi zamanın ötesine geçmeye başladık. Hala ona sahip olabilirsiniz. İsterseniz hala saatinizi takabilirsiniz. Size hala eski şekilde hizmet edebilir ama biz ötesine geçmeye başlıyoruz.

 

Bu güç şu anda çözülüyor. Bunun çok aşamalı, çok kontrollü olduğunu hayal edin- bir saniye bir saniyedir, bir saat bir saattir - ve aniden bulanıklaşır. Birdenbire içinizdeki o büyük saat bulanıklaşmaya ve sallanmaya başlar. Belki bazı rakamlar kadrandan düşmeye başlar. Belki akrep ve yelkovan arada bir biraz geriye gitmeye başlar. Zamana olan şey budur ve bu sizde kafa karışıklığı hissi yaratacaktır. Kontrolünüzü kaybettiğinizi, sizde bir sorun olduğunu hissetmenize neden olacak ve işte tam bu noktada zihninizdeki o şeye ve histeriye kapılacaksınız, "Benim neyim var, Adamus?!" Hiçbir şey. Zaman artık çözülüyor.

 

Kitle bilinci çözülüyor ya da genişliyor demeliyim. Bir yıl öncesine ve kesinlikle Cennetin Haçı'ndan öncesine kıyasla şu anda kitle bilincinde daha fazla ışık ya da daha fazla bilinç var. Bu gevşemedir. Ve eğer buna bağlanırsanız, dengenizi sağlamak için gittiğiniz aynı eski yer olmadığı için garip hissedeceksiniz. Ve bu iyi bir şeydir, çünkü kitle bilincinin emziğinden kurtulmayı öğrendiğinizde, artık Özünüze geri döndüğünüzü gerçekten anlarsınız. Kitle bilincini sağmaya devam etmenize, orada yerinizi bulmanıza gerek yok. Şu anda o çözülüyor.

 

O çok çok uzun bir süre boyunca insan yaşamına gerçekten hükmetmiş olan büyük bir güçtü ve şimdi o kadar sıkı dokunmuş bir halde değil. Kitle bilincinin tüm goblenini ve bazıları oldukça çirkin, bazıları oldukça iyi olan tüm dokumalarını hayal edin. Her biri biraz çözülmeye başlar. Daha fazla alma ve verme(cömertlik) ve daha fazla özgürlük var ve kitle bilincinin bu muhteşem gobleninin parçaları şimdi büyümeye başlıyor. Uçlar büyümeye başlar ama birbirlerine sıkıca örülmezler. Sıkı örülmüş bir dokuma olmak yerine, şimdi kitlesel bilincin uçlarında meydana gelen yeni şey, sadece birbirinin içinde ve dışında dans eden ışıktır. Kendi içine örülmüş bir kumaş değil. Şu anda o çözülüyor.

 

Gezegende bazı temel fiziksel güçler var. Elektromanyetikler var. Gezegende ızgaralar, elektromanyetik ızgaralar var. Elektromanyetik alanlar var. Ancak özellikle elektromanyetik alanlarda meydana gelen şey, gezegendeki bazı insanlardan gelen ve elektromanyetik ızgaraların ve frekansların azalmasına ya da hafiflemesine neden olan bir ışığın var olmasıdır çünkü insanlar bunları gerçekten de kitle bilinci dokumaya yardımcı olmak için kullanmışlardır. Onlar, kendi deyimiyle, alanları, elektromanyetik alanları, kitlesel bilinci dokumak için bir tür tezgâh olarak kullanıyorlar. Ve şimdi bu elektromanyetik alanlar değişiyor, çünkü giderek daha fazla insan bunun bir alan, ortak bir kolektif alan olmadığının farkına varıyor.

 

Tüm bu elektromanyetik frekanslar, ızgaralar ve alanlar bireye aittir. Onlar size aittir. Ve birkaç kişi bile bunu fark edip hayatlarını buna göre yaşamaya başladığında, bu durum, elektromanyetik alanlara dair tüm kitle bilinci inancını çözmeye başlar; bunlar kitle bilincini ve nihayetinde maddeyi birbirine dokuyan şeylerin ta kendisidir. Ve artık bunlar çözülüyor.

 

Gezegeni, biyolojiyi, maddeyi, kitle bilincini tanımlayan ve şekillendiren güçlerin hepsi şu anda çözülüyor ve bu iyi bir şey. Bu daha yüksek bir bilinç düzeyinin sonucudur.

 

Ve sonra büyük olan, heyecan verici olan. Son zamanlarda Keahak'ta ve bazı atölye çalışmalarında bundan bahsettik- yerçekiminin kendisi. Yerçekimi sadece fiziksel bir güç değildir. Fiziksel bir güçtür ama sadece o değildir. Bir şeyleri içinde tutar. Aynı zamanda sahip olduğunuz her düşünceyi, her duyguyu, her anıyı da etkiler. Yani yerçekimi hem fiziksel hem de fiziksel olmayan bir şeydir. Her şeyi bir arada tutar. Ancak şu anda gezegende olan şey, yeterince insanın, yerçekimi gibi her kuvvetin, eğer böyle adlandırmak isterseniz, tersinin de olduğunu fark etmeye başlamasıdır. Bir de "olmayan"(zıttı, ters kuvvet) var. İnsanların görüş alanı dışında, bilinç dışında kalan diğer tarafı da var. Yerçekiminin bir şeyleri açan, bir şeyleri yukarı kaldıran, sadece itmekle ilgili olmayan, genişlemesine izin veren başka bir tarafı var. Ve biraz daha kafa karıştırıcı hale getirirsek, genişleme içeri de girebilir. Bu sıkılaştırma anlamına gelmez. İçsel bir gevşeme olabilir.

 

Yerçekimi değişiyor ve bu da gezegende pek çok başka soruna yol açacak. Yerçekimi değiştiğinde, bu insanları ruhsal ve zihinsel olarak alt üst edecektir. Muhtemelen giderek daha fazla insanın kendini kaybettiğini fark etmişsinizdir ve "Onlara neler oluyor?" diye merak ediyorsunuzdur. Kendilerini bir arada tutmaya alışkın oldukları yerçekimi kayıyor ve değişiyor, bu yüzden geri dönecekleri eski yerleri yok. Çıldırıyorlar. Zihinsel olarak dengesizleşmeye başlıyorlar. Ama bu iyi bir şey, çünkü eninde sonunda insanlık yerçekiminin her şekilde çalıştığını keşfedecek. Her şekilde.

 

Şu anda kendinize "Yerçekiminin beni genişletmesine ve beni daha büyük ve daha yüce yapmasına ihtiyacım var" demenize gerek yok. Bunların hepsi meydana gelen doğal şeylerdir. Yerçekimini yönlendirmek zorunda değilsiniz. Sadece tabiri caizse dalgaya binmeniz gerekir. İzin verin. Rahatlayın ve ister yerçekimi içeri girsin ister dışarı çıksın, kendinize bir Üstat olarak hizmet edilmesine izin verin.

 

Bunların hepsi gezegende kendimi bildim bileli var olan ve şu anda değişmekte olan güçlerdir. Gezegende manyetikleriniz var. Mıknatıslar. Zıt kutupların birbirini nasıl çektiğini bilirsiniz. İki mıknatıs alırsınız- bum! - bir araya gelirler. Zıt kutuplar birbirini çeker. Eşit olan iki tarafı bir araya getirmeye çalışırsınız ve onlar direnir. Bu değişiyor.

 

Gezegenin, gerçekliğin, evrenin manyetik güçlerindeki küçük bir değişimin bile- küçük bir değişimin - gezegeni nasıl etkilediğini hayal edebiliyor musunuz? Gezegendeki ne kadar çok şey manyetik güçler ya da benzer olan ama tam olarak aynı olmayan elektromanyetik güçler tarafından yönlendiriliyor; gezegenin ne kadarı manyetiklerden etkileniyor. Kuşlar ve hayvanlar bile yönlendirme sistemlerinde manyetiği kullanırlar. GPS'leri yoktur. Gezegenin manyetiğini kullanırlar. Gezegeni çok uzun zamandır bir arada tutan güçlerin hepsi değişiyor, artık değişiyor.

 

Bu yüzden, önceki gece sevgili Şambra arkadaşıma böyle bir ikilem içindeyken, sadece- oh! - çığlıkları ve nöbetleri ve "hiçbir şey işe yaramıyor" vesaire dediğini hayal edebilirsiniz, "Derin bir nefes al ve rahatla. Bu işe yarıyor ve bazen enerjiler zor olabilir. Bazen yerçekiminden, manyetiklerden, hatta ışığın bu gezegene geliş biçiminden, meydana gelmesi gereken değişim biraz yıkıcı olabilir. Ama çoğu zaman, bu aksaklık temel bir parçadır" - "acı çekmek" demedim, "aksaklık" dedim - "bu, tüm dönüşümün temel bir parçasıdır, gezegende bulunmanızın tüm nedenidir." dedim.

 

Ve ona dedim ki, "Biliyor musun, dışarıda olup bitenlere baktığında," dedim ki "dışarıda olup bitenlere baktığında, yaptığın şeyin etkisine bakıyorsun. Işığından gelen değişimlere bakıyorsun- onu bütün o gündemler olmadan parlatabildiğinde - o şu anda gezegeni dönüştürüyor, işlerin çok çılgınca gitmesini engelliyor." Bilirsiniz, değişimin çok hızlı gerçekleşmesini istemezsiniz. Çoğu insan, çoğu fiziksel nesne ve yapı bunu kaldıramaz. Ama bu zarif bir düzeyde, ustaca bir düzeyde yapılıyor. Herkes için değil. Bazıları acı çekiyor. Ama nihayetinde, gezegende bilinçle gerçekleşen şey, gezegende gerçekten bir barış ve zarafet yaratacak, gezegendeki tüm eski savaşların ve eski eşitsizliklerin ötesine geçecek ve gezegeni gerçek bir cennet bahçesine dönüştürecek.

 

Sonunda sakinleşti. Aslında sanırım benim üzerimde uyudu. Ama sonunda sakinleşti ve bir rüya durumuna geçmeye başladı, şu anda yaşadığımız bütün değişiklikleri rüyasında görüyordu. Rolünü, beklentilerini gözden geçiriyordu. Yakın zamana kadar pek çoğunuzun yaptığı şeyi, diğer âlemleri hazırlamak için yaptığınız âlem çalışmalarını gözden geçiriyordu. Diğer âlemler karmaşık bir işti ama burada olanları dengelemek için yapılması gerekiyordu.

 

Bir rüya dünyasına gitti ve orada bu noktaya gelene kadarki tüm yaşamlarında yaşadığı pek çok şeyi, gerçekten kaybolduğu, karanlıkta kaldığı, hayattan korktuğu ve onu bu noktaya getiren her şeyi hatırladı ve yeniden yaşadı. Ve sonra o rüyada nihayet bir kapıdan geçtiğini ve eve vardığını- eve vardığını - ve buranın terk ettiği eve hiç benzemediğini ama yeni evi olduğunu bildiğini hayal etti. İş bitmişti ve artık gerçekten rahatlayabilir ve keyfini çıkarabilirdi.

 

 

Işığınızda Rahatlayın- Merabh

 

Şimdi derin bir nefes alalım ve bunu merabh'a getirmek için biraz müzik açalım. Şu anda birçoğunuzun acı çektiğini biliyorum. Şöyle endişeleriniz var: "Daha fazlası olmalı. Bir şeyleri yanlış yapıyor olmalıyım. Bunların hiçbiri işe yaramıyor."

 

(müzik başlar)

 

"Başkaları bunu başarıyor ama bana göre değil." Hayır. Hadi rahatlayalım. Hemen şimdi rahatlayalım.

 

(duraklama)

 

Hatırlayın- diğer alemlerde pek çok toplantı, bazı gece toplantıları yaptık - bu yaşam için, Makineler Zamanı için tüm düzen hakkında konuştuğumuz zamanı hatırlayın. Ve, ben ve diğer bazı Yükselmiş Üstatlar şöyle demiştik: "Biliyorsunuz, o yaşamda Dünya'ya geri döndüğünüzde, orada ilginç bir zaman olacak ve gerçekten de tüm eski şeylere kapıldığınız zamanlar olacak- şu anda bildiğiniz üzere - ve işte o zaman rahatlamanız gerekecek. Neyi yanlış yaptığınızı merak ettiğiniz ya da tüm bunların saçmalık olduğunu düşündüğünüz zamanlar olacaktır ve bunda bir sorun yok. Bunu merak etmenizde hiçbir sakınca yok. Ama sonra derin bir nefes alın ve rahatlayın. Neden burada olduğunuzu tekrar hissedin.

 

(duraklama)

 

Bu bir hata değildi. Burada olmayı sen seçtin.

 

(duraklama)

 

Bu konuşmaları yaptığımız zamanı hatırlayın ve dedim ki, "Biliyorsun, yalnız olmayacaksın. Ben seninle olacağım. Tobias seninle olacak. Yükselmiş Üstatların çoğu, isteseniz de istemeseniz de orada olacağız. Bazen hoşunuza gitmeyebilir. Ama gezegenin dört bir yanındaki bir grup başka insanla birlikte orada olacaksınız. Tek bir kültürle, tek bir dille sınırlı olmayan bir grup.

 

Orada pek çok kişiyle birlikte olacaksınız ve bilirsiniz, muhtemelen en rahatlatıcı şeylerden biri de bu, yalnız olmamanız. Onlarla yüz yüze ve başka şekillerde tanışabileceksiniz.

 

Şimdi bakın, siz bu gezegene gelmeden önce konuşuyorduk ve birçoğunuz için internet bir gerçeklik bile değildi.

 

Birbirinizle konuşabilecek, paylaşabilecek ve birbirinizin omuzlarında ağlayabileceksiniz. Bu bizim sahip olmadığımız bir şeydi. Diğer Yükselmiş Üstatlar, biz buna sahip değildik. Bu, diğerleriyle birlikte orada olmak için kendinize verdiğiniz en büyük armağanlardan biri olacak."

Belki de gezegende işlerin yeterince hızlı gitmediği zamanlar olacak. Yeterince ışık pompalayıp pompalamadığınızı merak edeceksiniz. İşlerin çok hızlı gittiği ve sizin buna ayak uydurmakta zorlandığınız zamanlar olacak.

 

Bunun için endişelenmeyin. Saat ya da birşeyin ne zaman olacağı hakkında endişelenmeyin. Bunlar önemli değil. Her şey yolunda gidiyor. Her şey doğru şekilde çözülür. Ama burada acelemiz yok.

 

Duvara tosladığınız zamanlar olacaktır. Kendi yaşamınızda biyolojik düzeyde çok fazla şey yaşıyorsunuz, ışık bedeninizi getiriyorsunuz, zihninizden çıkıyorsunuz; çok fazla şey yaşıyorsunuz ve sadece duvara çarpacaksınız.

 

Birçoğunuza bunu söylediğimde, "Hayır. Ben değilim. Şuradaki olabilir ama ben değilim" der gibisiniz. Evet, öyle yapıyorsunuz ve bu sorun değil, çünkü bazen bu duygusal sarsıntı ve duvara çarpma hissi sizi yeniden yönlendiriyor, sizi uyandırıyor.

 

Kendinizi toparlayacağınızı bilmeseydim bu konuda gülümsemezdim. Hemen ayağa kalkacaksınız. Derin bir nefes alacaksınız ve enerjinizin kendini yeniden yönlendirmesine izin vereceksiniz.

 

Çok fazla düşünmeye çalıştığınızı fark edeceksiniz ve ayağa kalkıp şöyle diyeceksiniz: "Tanrım, bu kadar çok çalışmama gerek yok. Sadece enerjimin bana hizmet etmesine ve bana rehberlik etmesine izin vermeliyim. Sadece ruhumun akışına izin vermeliyim. Oh! Ne düşünüyordum ki? Eski insan alışkanlıklarıma geri döndüm; kontrol etmeye, manipüle etmeye ve bir şeylerin olmasını sağlamaya çalıştım. Tek yapmam gereken mevcut olmak. Hepsi bu."

 

Şu anda gezegende çok şey oluyor- çok, çok - ve Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde neredeyse her gün bunun hakkında konuşuyoruz. Aramızda olayların ne kadar hızlı geliştiğine hayret edenler var. Bazılarımız oldukça hızlı ilerleyeceğini biliyorduk ama bu kadar hızlı olmasını beklemiyorduk.

 

Yardım için sesleneceğiniz, ağlayacağınız, çığlık atacağınız ve doğru şeyi yapıp yapmadığınızı merak edeceğiniz, kendinizden şüphe duyacağınız zamanlar olacağını biliyorduk.

 

Yine biliyoruz ki, gezegende olup biten her şeyle ve sizin içinde bulunduğunuz durumla birlikte, tüm bunları kendi içinize almak istiyorsunuz. Bunu kendi hayatınıza sokmak istiyorsunuz, her ne kadar size ait olmasa da bunun üzerinde çalışıp çalışamayacağınızı, enerjilerin çözülmesine izin verip veremeyeceğinizi ve daha sonra bunların ötesine geçip açılmalarına izin verip veremeyeceğinizi görmek istiyorsunuz.

 

Tüm bunları kendi kişisel meseleniz olarak kabul etmek istiyorsunuz, bir nevi insanlık adına büyük bir yapbozu bir araya getirmek gibi. Ve gerçekten buna mecbur değilsiniz ama yapıyorsunuz. Bunu yapabilir misiniz görmek istiyorsunuz. Ve sonra eğer bunu yapabilirseniz- "tüm bu saçmalıkları içime aldım" - eğer bunu yapabilirseniz, kendinize gerçekten yük bindirirsiniz, kendinizi aşırı yüklersiniz ama yine de bunu yaparsınız, o zaman bilinç ve ışık getirmede daha etkili olacağınızı düşünürsünüz - psheww! - Üstat gibi.

 

"Tüm bunları üstlendim. Herkesin hayal edebileceğinden daha fazla aşırı bir yükü üstlendim ve yolumda ilerleyebildim. Yapabildim- heh! - tüm bunları gerçekten içimde dönüştürebildim. Şimdi tüm bunları kendi içimde yaptıktan sonra gezegene yayıyorum."

 

Eveeet, bu iyi, ama bunu yapmanıza gerek yok. Bir bakıma, kendinizi sınadığınızı hissediyorum. Şöyle diyorsunuz: "Ne kadar kötü (berbat,üzgün, hasta) olabilirim? Tüm bu sorunları ne kadar büyütebilirim?"

 

Neden? Geçen gece sevgili arkadaşıma da bunu söyledim. Dedim ki, "Neden? Bana bir şey mi kanıtlamaya çalışıyorsun? Kendine mi kanıtlamaya çalışıyorsun? Neden? Bunu yapmana gerek yok. Eğer istiyorsan, buyur ve, evet, Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde bu konu hakkında konuşabiliriz, ama bu gereksiz. Kesinlikle gereksiz."

 

O zaman ona dedim ki, "Sadece kendi bilincinde, kendi ışığında rahatla."

 

Yapmanız gereken tek şey bu. Başka şeylerle uğraşmayın. Sizi aşağı çekiyor, aşağı. Evet, eninde sonunda üstesinden geleceksiniz ama kendinizi daha iyi hissedecek misiniz? Daha fazla tatmin olacak mısınız? Daha başarılı?

 

Eğer öyle olacağını düşünüyorsanız, işi zorlaştırarak daha iyi bir deneyim yaşayacağınızı ve ışığınızın daha parlak olacağını düşünüyorsanız, devam edin ve yapın.

 

Ya da yapmayın.

 

Yapmanız gereken her şeyi zaten yaptığınızın farkına varın. Üstlenmeniz gereken her şeyi zaten üstlendiniz. Ve şu anda tüm bunları yapmak zorunda olmadığınızı fark edin. Şu anda tek yapmanız gereken derin bir nefes almak, rahatlamak ve ışığınızın saflığının gündemsiz bir şekilde parlamasına izin vermek. İşte bu kadar.

 

"Sana kalmış," dedim ona. İzleyeceğiz ya da ben izleyeceğim ve onun ne yaptığını, hepinizin ne yaptığını göreceğim.

 

Gerçekten sadece izin mi vereceksiniz yoksa deneyimleri üstlenmeye devam mı edeceksiniz? Benim için fark etmez. Öyle ya da böyle oradayım.

 

Ama şu anda, sadece şu küçük an için, sadece rahatlayın.

 

Gerçekleştiriminizin içinde rahatlayın.

 

Üstat Benliğinizde rahatlayın.

 

O zarafetin, o yaşam zarafetinin içinde rahatlayın.

 

(daha uzun duraklama)

 

Yaptıklarınızı, hiçbirinizin yaptıklarını bir nebze olsun küçümsemiyorum.

 

Bu zor ve Cauldre aracılığıyla geldiğim bu durumlar dışında beni orada göremiyorsunuz. Diğer Yükselmiş Üstatları da göremiyorsunuz.

 

Bu zor bir durum ve kesinlikle bununla dalga geçmiyorum, hiç de bile. Ama bunu hafifletmek istiyorum.

 

Hadi birlikte derin bir nefes alalım. Birlikte derin nefes alalım.

 

Rahatlayın, tamam mı? Sadece rahatlayın.

 

(duraklama)

 

(müzik biter)

 

 

Şambra'nın 21 Gerçekleştirimi

 

Şimdi vites değiştiriyorum. Shaumbra'nın “21 Şambra Gerçekleştirimi” adlı bu yeni yaratımından özellikle memnunum, sevinçliyim ve gurur duyuyorum.

 

Cauldre'nin dergideki son makalesinde bahsettiği gibi bu yılın başlarında ona, "Cauldre, diğerleriyle birlikte çalışman ve bilgeliği alıp 20 noktaya indirgemen ve Şaumbra'ya sunman gerekiyor" dedim. Kulağa kolay bir görev gibi geliyordu. Ben farklı olduğunu biliyordum. Çok zor olacağını biliyordum. Acı çekmek anlamında değil ama "Tüm bunları nasıl ele alacağınız, tartışılan her şeyi ve deneyimlediklerinizi nasıl toparlayıp damıtacağınız?" anlamında zordu.

 

Damıtma konusunda iyi bir dersti ve aynı zamanda tüm bunların nasıl gerçekleştiğini izlemek de çok güzeldi. Sadece personel değil, her biriniz farklı şekillerde buna bağlıydınız. Tüm bunları alıp, 20 değil ama 21 noktada nasıl bir araya getirdiğinizi izlemek çok güzeldi. Ve sonra sadece kelimeleri değil, sadece tek tek noktaları değil, kısa bir açıklamayı alıp, güzel yani estetik olarak güzel, evet, ama enerjisel olarak da güzel, enerji dolu bir şeye dönüştürmek söz konusuydu. Ve olan da tam olarak buydu. Bunu yapmak neredeyse bir yıl sürdü ama yine de tam zamanıydı. Tam zamanında ortaya çıktı.

 

Bunu biz başlatıyoruz, Kımızı Çember başlatıyor ve şu anda hepinizden yapmanızı istediğim şey derin bir nefes almanız ve kendinize, kendinizi bunun içinde hissetmeniz için izin vermeniz. Siz de bunun bir parçasısınız. Kendi bilgeliğinizi ve diğerlerinin bilgeliğini hissetmenize izin verin. Buradaki kendi ışığınızı hissedin.

 

Şimdi hepsini bir araya getirelim. Prodüksiyon masasından, 21 Şambra Gerçekleştirimi’nin video versiyonunu oynatmasını isteyeceğim ve şu anda her birinizin enerjinizi buna katmanızı rica ediyorum. Enerjinizi buna katın ki, o, Şambra’nın ötesine, başkalarına ulaştığında, ruhunuzun, bilgeliğinizin güzelliğiyle aşılanmış bir halde olsun.

 

Cauldre bunun yaklaşık 18 dakika sürdüğünü söyledi. Sizden bunu bir çeşit merabh gibi yapmanızı istiyorum, yani bilinci bunun içine yerleştirmenizi istiyorum. Bu bittikten sonra geri döneceğim. Ama şimdi, son yaratımınıza bir göz atın- 21 Şambra Gerçekleştirimi’ne.

 

(Bu video Geoffrey Hoppe tarafından seslendirilmiştir)

21 Şambra Gerçekleştirimi - Eve dönüş yolculuğunuz için damıtılmış bilgelik

 

Bir Numara - Ben Varım. Ben Benim. Her şey bundan kaynaklanır.

Bu sizin bilincinizin tutkusudur: "Ben Varım. Ben Benim. Ben her zaman var oldum. Benim bir başlangıcım yok. Benim bir sonum yok. Ben ebediyim. Farklı biçimlerde var olabilirim. Bu yaşamda insan kimliğimle var olabilirim ama bu parçam öteye gittiğinde bile ben hala var olurum." Her şey bundan, saf bilinç durumunuzdan akar.

 

İki Numara - Herhangi bir şeyin meydana gelebilmesi için bilincin mevcut olması gerekir.

Herhangi bir yaratım ya da deneyimin var olabilmesi için, öncelikle bilincin, onu algılamak ve ifade bulmaya çağırmak için orada olması gerekir. Yaratımını gözlemlemek ve deneyimlemek için bilincin varlığı orada olmazsa, yaratım sadece bir potansiyel olarak var olur. Bilinç maddeden doğmaz; kaynak odur. Bilinç her şeyin anahtarıdır; bir şey algılanana kadar hiçbir şey meydana gelemez.

 

Üç Numara - Her şey bir bilinç eylemidir.

Her şey bilincin bir eylemidir. Aynada gördüğünüz yüzünüzden en zayıf dürtüye; en yüksek aydınlanmadan en karanlık zulme; en derin sevgiden en soğuk kayıtsızlığa, kurbandan mağdura, doğumdan ölüme kadar- yaptığınız her şey, deneyim amacıyla bilinciniz tarafından oynanan bir rolden ibarettir. Mevcut rolden devam etmeyi seçtiğinizde veya yeni bir deneyim yaşamayı dilediğinizde, rolü değiştirebilirsiniz. Bu sizin özgür iradenizdir.

 

Dört Numara - İnsan yolculuğu bilincinizi ve enerjinizi deneyimlemekle ilgilidir.

Dünya, bilinç ve enerji arasındaki ilişkiyi keşfedebilmemiz ve anlayabilmemiz amacıyla melek varlıkların yavaşlatılmış bir gerçekliğe bedenlenebilmesi için özel olarak yaratılmıştır. Bilinciniz saftır. Enerjiniz ise; algınız ve deneyim arzunuz tarafından ifade bulmaya çağrılana kadar nötrdür. Bilinç ve enerji arasındaki ilişkiyi anlamak Dünya'daki yaşamın amacıdır.

 

Beş Numara - Enerji iletişimdir. Ne daha fazlası ne de daha azıdır.

Enerji iletişimdir, o parçacık, kuvvet ya da güç değildir. O, bilincinizin kendini bilme arzusuyla yarattığı şeydir. Enerji, bilincin bir deneyim yaşama arzusu tarafından ateşlenene kadar nötr bir durumdadır. Bu durum enerjiyi harekete geçirir ve enerjinin dinamiği ve tasarımı, her zaman bilincin kendisini nasıl algıladığıyla tam bir uyum içinde olacaktır. Enerji, bilincin kendi doğası ve durumu hakkında sahip olduğu kesintisiz bir iletişimdir.

 

Altı Numara - Gerçekliğinizdeki her şey sizin enerjinizdir.

Tüm enerji sizindir, o kendi ruhunuzun şarkısıdır. Bilinç her şeyi yalnızca kendi enerjisi aracılığıyla algılar, tıpkı sizin yalnızca kendi fiziksel gözlerinizle görebilmeniz, asla bir başkasının gözleriyle görememeniz gibi. Bu nedenle, gerçekliğinizdeki her şey, kendi benliğinize ilişkin algınız tarafından mevcut formuna çağrılan kendi enerjinizdir. Doğa ya da diğer insanlar gibi sizin "dışınızda" bir enerji tasarımı olduğunda bile, onu algılayabilmek için o tasarımı siz kendi enerjinizle doldurursunuz. Başkalarını doğrudan oldukları gibi algılamazsınız, yalnızca kendi enerjiniz aracılığıyla algılarsınız. Enerji verilemez ya da alınamaz, ancak böyle bir alışverişin illüzyonunu yaratabilirsiniz. Enerjinizi nasıl algılayacağınız ve alacağınız tamamen size bağlıdır.

 

Yedi Numara - Üstat enerjinin kendisine hizmet etmesine izin verir.

Gerçekliğinizdeki her şey sizin enerjiniz olduğunda, artık yaşamınızdaki herhangi bir şeyi seçmenize, korumanıza veya reddetmenize gerek kalmaz. Üstat olarak, yaşamın her anının sizin yaratımınız olduğunu, Özgür Benliğinizden İnsan Benliğinize verilen bir armağan olduğunu anlarsınız. Bu nedenle enerjinizi, size mükemmel bir şekilde hizmet ettiğini bilerek, mutlak güven ve akış içinde tamamen alabilirsiniz. Başkaları sizin enerjinizi çalamaz, siz de kendi dışınızdaki herhangi bir şeyden enerji alamazsınız. Bir Üstat enerjiyi sınırlamak, manipüle etmek ve ona direnmek yerine, onun kendisine hizmet etmesine izin verir.

 

Sekiz Numara - Tüm enerji çözüm arar.

Enerjiniz bir gerçekliği oluşturmak ve ifade etmek için kutupluluk kazanana kadar nötr durumdadır. Deneyim boyunca özgürce akması gerekir ama çoğu zaman travma, suçluluk, utanç ve diğer sorunlar nedeniyle sıkışıp kalır. Bu sıkışmış enerji daha sonra bedende ağrılar, acılar ve hastalıklar olarak ve yaşamda tekrar eden kalıplar, sorunlar ve zorluklar olarak ortaya çıkabilir. Sorunları bıraktığınızda ve bilgeliğe izin verdiğinizde, enerjiniz doğal akışına geri dönecek, şifa, çözüm ve yenilenme getirecektir.

 

Dokuz Numara - Siz kendi Birliğinizsiniz.

Varoluşunun zamansız sarmalı boyunca, ruhunuz kendisinin sayısız ifadesini üretmiştir. Ve enerji her zaman çözümünü bulduğu için tüm yaşamlar, veçheler ve deneyimler kaçınılmaz olarak bu derin içsel birliğe geri döner. Her şey- geçmiş, şimdi ve gelecek, her potansiyel - zaten içinizdedir. Birliğiniz egemendir, başka hiçbir varlığa veya güce bağımlı değildir, hatta kendi dışındaki hiçbir şeyle birleşmez -içine karışmaz. Kendi Birliğinize dönmekle sonuçlanacak bir yolculuktasınız.

 

On Numara - Gerçekleştirim doğal bir olaydır.

Aydınlanma her parçanızın tam olarak bütünleşmesidir. Enerji her zaman çözüme doğru ilerler, bu da Gerçekleştiriminizin kaçınılmaz bir sonuç olduğu anlamına gelir. Kişi deneyimin ne kadar derinine dalarsa dalsın, ruhun şarkısı sizi her zaman eve geri döndürecektir. İnsanın Gerçekleştirimini tasarlaması ve yapması mümkün değildir. Aslında, siz zaten Gerçekleştiniz ve şimdi sadece oraya nasıl ulaştığınızın deneyiminden geçiyorsunuz sanki zamanda geriye yolculuk yapıyormuşsunuz gibi.

 

On Bir Numara - Gerçekleştiriminizden siz sorumlu değilsiniz.

Aydınlanma ruhun ve içsel Üstadın arzusu ve tahrikiyle gerçekleşir ve bu da tüm yaşamlarınızın doruk noktasıdır. Ruhun insan ifadesi olarak sizin tek sorumluluğunuz yolculuğu duyusal olarak deneyimlemektir. Varış noktası onaylandı; oraya nasıl ulaşacağınız size bağlıdır.

 

On İki Numara - Gelecek, geçmişin şifalanmasıdır.

İnsanlar olarak geleceği geçmiş üzerine inşa etme eğilimindeyiz. Yarın muhtemelen düne benzeyecektir; çocukluk yaraları sorunlu yaşamlar yaratır; bitmemiş işler karmik yeniden bağlantılara yol açar. Ancak, kişi sorunları bıraktığında, acı çekmekten vazgeçtiğinde ve kendini sevmeyi seçtiğinde, gelecek çok farklı hale gelir. Hiçbir şeyin yanlış olmadığını fark edersiniz; her şey artık ruha bırakılan ve bilgeliğe taşınan bir deneyimden ibarettir.

 

On Üç Numara - Acı çekmek aptallar ve din adamları içindir.

Acı çekmenin insan deneyiminin bir parçası olması asla amaçlanmamıştır. Ancak, belki de Dünya'ya gelmenin ve Öz'ü unutmanın orijinal suçluluğu nedeniyle insan bilincinde yer etmiştir. İster karakterinizi güçlendirmek ister günahlarınızın bedelini ödemek ya da aydınlanmak için olsun, acı çekmeye kesinlikle gerek yoktur. İstediğiniz zaman acı-bilincini neşe-bilincine dönüştürebilirsiniz.

 

On Dört Numara - Hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin kurbanı değilsiniz.

İnsanlar tarafından oynanan her rol bir bilinç eylemidir ve gerçekliğinizdeki her şey sizin enerjinizdir. Dolayısıyla, siz o rolü oynamayı seçmediğiniz sürece hiçbir varlık ya da kuruluş size zarar veremez ya da enerjinizi çalamaz. Eğer bir kurban olduğunuza inanırsanız, yaşamınızda bu kalıbı yaratırsınız. Ve her kurban her zaman bir istismarcıdır. Bilincin kurban rolünü bıraktığınızda ve deneyiminizin tüm sorumluluğunu üstlendiğinizde, kendinizi özgürleştirirsiniz.

 

On Beş Numara - Bolluk ve sağlık varoluşun doğal halleridir.

Ruhunuz doğal olarak bolluk, esenlik, huzur ve sevinç içinde var olur. Eksiklik, sınırlılık ve acı içinde yaşamak doğal değildir. Kendinize doğal varoluş halinizi hissetme iznini verdiğinizde, doğal rahatlık ve denge halinizi geri kazanacaksınız.

 

On Altı Numara - Hayatınızda sorunlar varsa, bunun nedeni onlardan hala bir şeyler elde ediyor olmanızdır.

Yaşam deneyiminizde her ne varsa, ondan hala bir şeyler elde ettiğiniz için o oradadır. İstenmeyen şeyler bile bir şekilde size hizmet ettikleri için ordadır. Yaratıcı olan sizsiniz. Kendinize bu durumdan ne elde ettiğinizi sorun ve eğer yolunuza devam etmeye hazırsanız, onu artık hayatınızdan çıkarın ve bilgeliğe dönüşmesine izin verin.

 

On Yedi Numara - Biyolojinizin ve düşüncelerinizin %90'ından fazlası size ait değildir.

Bedeniniz çoğunlukla atalarınızın bir ürünüdür. Zihniniz kalıpları takip etmeye programlanmıştır; o, ailenizden, öğretmenlerinizden, arkadaşlarınızdan, haberlerden ve kitlesel bilinçten gelen inançları, algıları ve korkuları- ister somut bir biçimde ifade edilenleri isterse düşünceler gibi fiziksel olmayanları- alır ve bunları içselleştirir. İnsanlar içlerinden gelen tüm algı ve deneyimleri sahiplenme eğilimindedir, ancak farkındalığınızı kullanarak neyin gerçekten size ait olduğunu ayırt edebilirsiniz. Sizin olan, sizin seçtiğinizdir. Yalnızca istediklerinizi elinizde tutun, sonra derin bir nefes alın ve geri kalan her şeyi bırakın.

 

On Sekiz Numara - Yaralarınızı sadece ruhunuz iyileştirebilir ve bunu, sadece siz hazır olduğunuzda yapabilir.

Yaşamınız boyunca yaralarınızdan kaçabilir, onlara tepki verebilir, onları takıntı haline getirebilir, onlara öğüt verebilir, onları işlemden geçirebilir ve onları sayısız yolla iyileştirmeye çalışabilirsiniz. Gerçek şifa ancak yaralarınızı ruhunuza bırakarak ve onun affedişini kabul ederek gerçekleşebilir. Ruhun sonsuz sabrı vardır ve o, sizin sorunlarınızla işiniz bitene ve siz onları bırakmaya hazır olana kadar bekleyecektir. Sonrasında, her şeyi kabul edecek, iyileştirecek ve saf bilgeliğe dönüştürecektir.

 

On Dokuz Numara - Fiziksel, duygusal ya da toplumsal olarak yerçekimine bağlı değilsiniz.

Fiziksel dünyada yerçekimi nesneleri bir arada tutan bir güçtür ve düşünce aleminde, duygularda, inançlarda, kitle bilincinde ve daha fazlasında da aynı işlevi görür. Kuantum fiziğinde, bazen karanlık enerji olarak da adlandırılan genişleyici yerçekimi vardır. O, fiziksel evrenin genişlemesinden düşüncelerin, inançların ve duyguların açılmasına kadar her şeye izin verir. İnsanın sınırlı perspektifinde biz sadece "içeriye doğru" yerçekimini görür ve deneyimleriz ama aslında maddenin ve zihnin kısıtlamalarının ötesine geçmek için "genişleyen" yerçekimine de erişimimiz vardır.

 

Yirmi Numara - İnsan Varlığından daha büyük bir Varlık yoktur.

Diğer varlıklar ve uygarlıklar var olsa da ve hatta teknolojik ve entelektüel olarak ileri olsalar da, en derine dalmış olanlar, en fazla unutanlar, en fazla acı çekenler ve yine de öğrenmeye, büyümeye ve sonunda hatırlamaya devam edenler insan formundaki melek varlıklarıdır. Yuva'yı arayan melekler olarak sevgiyi tam da burada, Dünya'da keşfettik. En karanlık gecelerde ışığı kovaladık. En derin acılarda şefkati seçtik. Ve şimdi bilgeliğimiz yaratılış boyunca yayılıyor, tüm kozmosu etkiliyor. Başka hiçbir varlık insanlar kadar acı çekmemiş ve öğrenmemiş, sanat, şiir ve müzik kadar derin ve duyusal şeyler yaratmamıştır. Bu da insanları en kutsal ve en gelişmiş varlıklar haline getirmektedir.

 

Yirmi Bir Numara - Tüm yaratılışta her şey yolundadır.

İnsanlık durumunu, en derin şekillerde deneyimlemek ve bilinç, enerji ve öz-sevgi hakkında bilgi edinmek için üstlendiniz. İnsan olmak asla bir ceza ya da lanet değildi; keşfetmek ve yaratmak için yapılan cesur bir seçimdi. Tamamen aydınlandığınızda ve gezegenden yükseldiğinizde, hikayeleriniz sayısız başka varlığa ilham verecek ve onları eğitecektir çünkü siz her şeyin yolunda gittiğinin yaşayan kanıtısınız. Bu bilgiyle, Aydınlanmanızda rahatlayabilir ve gezegendeki bu son yıllarınızı seçtiğiniz herhangi bir şekilde deneyimleyebilirsiniz. Hiçbir ruhlu varlık gerçekten kaybolmaz ve hiçbir sorun asla çözümsüz kalmaz.

 

[metin] "Siz zaten Aydınlanmışsınız ve şimdi sadece oraya nasıl ulaştığınızın deneyimini yaşıyorsunuz." - Adamus Saint-Germain

 

LINDA: Oh, umarım güzelliği ve zarafeti hissedebilirsiniz. Çok damıtılmış. Yani, 24 yıllık çalışma ve 21 Gerçekleştirimden oluşan bu güzel hediyeye sahibiz. Vay canına.

 

ADAMUS: Gerçekten de ve bu benim için özel bir andı çünkü Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde toplanmış olan tüm Yükselmiş Üstatlar tabii ki izliyor ve seyrediyorlardı. Çok fazla soru soruyorlar, " Şambra ile ne yapıyorsunuz? Grubunda neler oluyor?" Ve bu benim için bir gala gösterisi gibiydi, hepsinin bir arada olması ve "İşte biz buyuz. Yaptığımız şey bu." demekti.

 

LINDA: Çok güzel.

 

ADAMUS: Ve bu hafta, cehennem haftasında, tüm şaşkınlığı, tedirginliği ve hayal kırıklığı ile benimle temasa geçen sevgili arkadaşıma geri dönersek. Onu biraz rahatlattıktan sonra, bu yaşamda-  bu yaşama gelene kadar ve sonra bu yaşamda - yapılan her şey ve şimdi nerede olduğumuz hakkındaki rüyasına girmesini sağladıktan sonra dedim ki, "Cumartesi günü Şaud’da herkes için özel bir hediyemiz var. İzle ve içinde hisset. Enerjini ona ekle."

 

Ve birlikte geçirdiğimiz şu birkaç kısa yılda ne kadar yol kat ettiğimize bir bakın. Ne kadar çok bilgelik getirdiğimize ve bunu nasıl yaşadığımıza bir bakın. Siz bunu yaşadınız ve şimdi biz bunu serbest bırakıyoruz. Uçmasına izin veriyoruz. Bu yolda cevap arayan diğerlerine uçmasına izin veriyoruz. Ama her şeyden çok, ışık arayanlara uçmasına.

 

Shaumbra'nın 21 Gerçekleştirimi kitapçık formatında (burada) ve video formatında olsa da, izleyicilerin gerçekten alacağı şey, okuyucuların alacağı şey, sizin ışığınızdır.

 

Şimdi bununla birlikte derin bir nefes alalım ve Yükselmiş Üstatlar Kulübündekilere, şu anda benim çok özel içeceğimi sunanlar var, ki biz de burada ondan bir bardak içeceğiz. St. Germain likörü ile kadeh kaldıralım ve bunu mümkün kıldıkları için tüm Şambra'ya da kadeh kaldıralım. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Şerefe (kadehlerini tokuştururlar).

 

LINDA: Şerefe.

 

ADAMUS: Ve şerefe dostlar (Adamus bardağını kaldırırken yukarı bakar).

 

LINDA: Şerefe.

 

ADAMUS: Yaptığımız şey bu (Linda ve Adamus likörden birer yudum alırlar).

 

Bununla birlikte, daha fazlası için geri döneceğiz.

 

Birlikte derin bir nefes alalım. Rahatlayın ve bugünden çıkarılacak bir diğer çıkarımın, şu anda her şeyin, güçlerin gevşemekte olduğunun farkına varın. Tüm kuvvetler - yerçekimi, manyetikler, elektromanyetikler, ışığın kendisi, gerçekliği yerinde tutan her şey, tüm parçacıklar, karanlık enerji dedikleri şey, ki bu basitçe ters yerçekimi kuvvetidir - maddeyi yerinde tutan her şey, hepsi şu anda gevşiyor. Bu hepimizin yaptıklarına dair iyi bir işaret ve size de gevşemeniz-rahatlamanız için iyi bir hatırlatma.

Bununla birlikte, tüm yaratılışta her şey yolunda. Teşekkür ederim.

 

Türkçeleştiren: Hikmet Canbay